“Aslına bakarsanız benim de eşimle uzun bir zamandır aram pek iyi değil...” diye başlayan cümleler zamanında birçok kadının canını yakmış veya yakmaya devam ediyor.
Bu romantik ve kulağa hoş gelen söylemler birçok çiftin ayrılmasının kaynağı olagelmiş günümüze. Medya da bu tür söylemlere destek vererek yadırganmamasına, normalleşmesine sebep olmuş.
Bütün bunlara bir de üzücü ve başından beri yanlışlarla başlayan zor sürecin adına “aşk” eklenince karışık çorba siparişi gibi, yaşam dediğimiz masanın üzerine servis edilmeye başlanmış. Benzer konularla karşı karşıya kalan farklı kesimlerden kadınlar bütün bu olan bitene yaşam felsefesi ve yaşam tecrübesine bağlı olarak farklı anlamlar yükleyebilmişler.
Kimisi ilk bakışta aşk ve elektrik alma derken, kimisi buna boşluktayken yakalandım, bazıları da nasip kısmetmiş diyerek asla vaz geçmeden yoluna devam etmiş. Bazıları iyi bir konumu değerlendirmek isterken yakalanmış bu tufana, bazıları da heyecanına kapılıp gitmekteler. Kimileriyse tam da kılıfına uygun biçilmiş kaftan saymış bu avlanma anını ve değerlendirmek istemiş, bir kısmı ise geçmiş hayatına bağlayıp sıyrılmaya çalışmış bu durumdan!
Böylece basit anlamlar yüklediğimiz kelimeler bayrağının gölgesinde, çamura bulaşan aşk rüzgârına kapılıp devamında da aşk yaşa başa bakmaz diye son repliği yapıştırıyoruz. Öyle ki, yetişkin insanlar bu başlıklara aşk adını verip, kendilerini çıkmaz sokaklarda debelenirken buluyorlar.
Eminim ki, birçok kadın hayatı boyunca bir kez olsun bu lafları duymuş ve devamında erkeklerin meşhur tipik cümleleriyle karşı karşıya kalmıştır. Bunlara yanıt verdiğinde ise; kadınına bağlı olarak ya canını onu bekleyen hazin sondan kurtarmış ya da kendini duygusal açısından sonu gelmeyen işkencelere, yalnız kalmalara, hatta ailesinin dağılmasına kadar uzanan anlam veremediği olayların içerisinde bulmuştur. Halbuki bu tür yaklaşımlarda ilk tepkisi sadece hayır demek olabilse, normal yaşamı çekiştirmeli hale dönmeyecek ve kaynağında akıp gidecektir.
Ama ne yazık ki, günümüzde kelimeleri Türk Dil Kurumunun sözlüklerinde geçen anlamlarından çok farklı algılayıp, kullanıyoruz. İşimize geldiği gibi, kendimizi kandırmak adına tüm olan bitene hatta yanlışlarla dolu bu sürece aşk adını vermekle sonu gelmeyen hatalara kapı aralamış oluyoruz. Aslında yaşanacaklar başında belli iken, biz hikâyeyi değiştirebileceğimize inanıyoruz. Halbuki değişmesi gereken; bizim bakış açımız ve hayallere kapılmamamızdır. Başından beri sonu belli olan bu çıkmazın içinde nefes alamaz hale gelince de birisinin gelip kurtarmasını bekliyoruz ki, asıl ilginç olan da işin bu yanı!
Farklı açılardan dünyaya bakınca, yaşama dair hepimizin bildiği gizli standartların var olduğunu ve hayatın tırnak içerisinden yaşandığını görebiliyoruz. Hayatımız boyunca değişik olaylar başımıza gelmediği sürece, deneyimleme yolu ne kadar da farklı olursa olsun; vardığımız sonuçların aşağı yukarı benzer olduğudur. Bu da hayatın her anının matematiksel ilerlediğinin bir göstergesidir. Yani masallar ve şehir efsaneleri dışında, günümüzde bile hiçbir zaman iki kere ikinin sonucu beş olmadı, olamadı, olamazdı!
Bu aşk bayrağı altında yatan kandırılmaların nedeni sanırım kendimizi iyi yetiştiremememiz. Belki birçoğumuz bu bilgisizlik veya çaresizliğin nedenini anne babamızda, hatta yakın veya güvendiğimiz insanlarda arayabiliyoruz. Ama ilginç olan şu ki; onlar yaşadığımız maceranın en suçsuz olanlarıdır.
Ebeveynlerimizin dönemindeki yaşam kurnazlıkları, kadın ve erkeğe bakış açısı, yöresel geleneklerin vb. onların şekillenmelerinde büyük payının olduğunu unutmamalıyız. Bu yüzden hayat onları hikâyelerimizdeki en masum kesim olarak bırakıyor.
Dolayısıyla bizim anne babalarımızdan öğreneceğimiz konular, onların yaşadığı ve denedikleri yaşam felsefeleriyle günümüzdeki yaşam felsefesinin birçok noktada örtüşmemesidir. Bu yüzden eksik veya eski bilgilerle dayalı evlilikler veya aşk yaşamaya başlamanın sonucu birçoğumuza pahaya mal olabiliyor!
Ne zamanki, bize aktarılan eskimiş bilgiler yerine yenilerini koymak, psikolojik destek almak, çeşitli eğilimlere katılmak ve günümüzde normal hale gelmiş anormal maceraları izlemeyerek aşkın gözümüzde basitleşmelerine izin vermeyecek yolu seçersek, o zaman kim söylerse söylesin kulağımıza hoş gelen ve kalbimizin seveceği sözcüklerin etkisinde kalmadan gerçek aşka ulaşabiliriz.
Çoğunlukla aşk ve sevgi bilinçlenmesi oluşmayan kadınların kurtulamadığı bir kısır döngü hali. Başlangıçta karşı tarafın kendisini çok özel hissettirmesinin sonucunda, farkında olmadan çevresiyle iletişiminin kesildiği ve tek ilgi odağı olarak gördüğü aşk sandığı kişiye odaklanması. Ki bu hatalı yolculuğun sonucunda kendisini; karşı tarafın rüzgarına kapılmak, özgüvenini kaybetmek, yolun sonunda çok meşhur cümlenin kapısına yalnız ve tek başına çaresiz bir şekilde dayanmak beklemektedir.
Evet, “Gözlerin çok güzel…” ben her şeyi hallederim ve dünyaları ayağının altına sererim… tumturaklı cümlelerinin çevirisi “asla eşimden boşanmam boşansam da seninle evlenmem, evlensem de benden çok şey bekleme” dir! Evet bilgi ve deneyimsizliğimizin bizi çıkardığı zor yolculuğun son durağı aşk kapısıdır!
Bilinçlenmiş genç kızlar ve kadınlar böylesi durumlarda tepkilerini açıkça koymayı bilirler. Ancak ne yazık ki, bu konularda kendisini geliştiremeyenlerin sayısı da pek azımsanacak kadar değil. Ki, er ya da geç bu sahte aşk sarmalına kapılıp heder olabiliyorlar!
Evet, her şeyin yolu eğitimden geçiyor. Bizim kuşağın görevi; önce kendimizi eğitmek, sonra çocuklarımıza birikimlerimizi, deneyimlerimizi aktararak onlarında kendilerini doğru yolda eğitmelerine destek olabilmek. Bu hayatta biz kadınlar önce kendimize değer vermeyi ve öz güvenimizi geri almayı becermeliyiz! Unutmayalım ki; uçakla seyahatlerde ilk hatırlatma, acil durumlarda önce kendi maskenizi takın, sonra çocukların ve yaşlıların! Bu arada bencillikle, ele aldığımız konuların arasındaki ince çizgiyi de karıştırmamak gerekir!
Bu yüzden ne zamanki, sahte aşkların görünmeyen yüzüyle karşı karşıya kalırsanız, önce kendinizi kurtarın ve asla karşı tarafı düşünmeyin. Kendinizi ona sevdirmekle zaman kaybetmeyin ve canınızın yanmasına izin vermeyin. Önce siz, sonra karşınızdaki sahte aşk bazlar…
Farkında olmamız gereken husus ‘benim de eşimle uzun zamandır aram pek iyi değil.’ kalıplaşmış cümlesini, o tür adamların bir tek size söylememiş ve sadece size özgü kurulmuş bir cümle olmamasıdır. Birçok kadın aynı erkeğin dilinden benzeri cümleleri defalarca duymuştur. Ve ne yazık ki duymaya da devam edecekler! Bu yüzden önce kendimizi bilinçlendirmekle işe başlamalıyız. Gelecek kuşaklara eğitimli, kaliteli, bilinçli ve dozu ayarlanmış özgüvenli kız ve erkek çocuğu yetiştirebiliriz. Böylece gelecek kuşağın çocukları; en azından iyi birer kardeş, dost, anne, baba, eş, sevgili vb. olabilmeyi öğrenmiş olacaklardır.
Bir erkek, “Gözlerin çok güzel, onlarda yeni düşler kuruyorum…Aslına bakarsan sana bir itirafta bulunayım mı; eşimle uzun zamandır aram pek iyi değil, sizinle yakından tanışmak, yakınlaşmak isterim ……” der veya diyebilir! Sahte vaatlerin sınırları yoktur çünkü!
Bunun karşısında bilinçli ve özgüvenli kadın, “…evet haklısınız, gözlerimin güzelliğinin farkındayım, iltifatınıza teşekkür ederim. Umarım yakın zamanda eşinizle aranızı düzeltip, bana yüklemeye çalıştığınız cümleleri eşinize sarf eder, zamanınızı ona ayırmayı öğrenirsiniz. Böylece ilişkinizdeki tüm sorunları da çözmüş olursunuz…” diyerek masadan veya ortamdan uzaklaştırmayı ya da uzaklaşmayı denemelidir!
Evet, bu hayatta her şey kadından doğar. Dünyanın güzelleşmesi ve yaşam kalitesinin artması kadınlara bağlı. Çünkü kadın doğadır ve doğa da anadır. Kadını her şeyin doğduğu kaynak olarak görürsek, iyiliklere giden yolu da açmış oluruz.
Yorum
Aslında "eşimle aram uzun…
Aslında "eşimle aram uzun süredir iyi değil" cümlesi, önce bekar olduğunu söyleyip evli olduğu ortaya çıkınca başvurulan bir yalan...
Erkeklerin bir kısmı maalesef maymun iştahlı, bir anlık keyif için bir kadının ömür boyu mutsuz olması umurunda olmuyor, kadından istediğini aldıktan sonra dönüp arkasını gidiyor...
Çok başarılı bir yazı olmuş…
Çok başarılı bir yazı olmuş. Çoğu kadının hayatı boyunca defalarca karşılaştığı bir durumdur bu. Hemen hemen her kes de gerçekliğin farkına kolayca varamaz ve malesef boş bir umuda tutunarak yaşar. Güzel bir şekilde ele alınmış. Tebrik ederim.
yorum
Muhteşem bir yazı
Uzun yıllardan bu yana süregelen senaryolar aynı aktör ve aktristeler farklı olarak öğretilmiş çaresizlikten hep aynı denemeden farklı sonuç bekleniyor. Fakat sonuç aynı. Hüsran
Gözlem ve duygular çok güzel kaleme alınmış.
Ellerinize sağlık
Bunu bilgisayarıma indirip derinlemesine her cümlesini yeniden irdeleyeceğim.
Bir Adam Fısıldadı; Gözlerin Çok Güzel…
Ağzına, ellerine sağlık...Kadınların çoğu yaşamıştır. Yaşamaya da devam edecektir... Umarım bütün kadınlar, sizin gibi özgüvenli olur, kendini sever….
Ben Fısıldadım; Gözlerin Çok Güzel…
Yzıyı Çok iyi buldum; zaten tüm dünya kadınları şu anda muazzam bir uyanışta, Müslüman alemde de durum aynı batı kadınlarının birey olma kazanımlarının 40 yıl kadar gerisinde olsak bile ama Z kuşağı ve sonrakilerde erkekler de aynı erkekler olmayacak kadınlarda . Ben oğlumda bunu görüyorum arkadaşlarında görüyorum kadın algısı benim kuşağım erkekleri için aile faktörüne bağlı erkeğe biçilen rol ve kadının çocukluktan beri ailenin merkezi ve korunması üzerinden üstü örtük yada alenen yok oluşunu getirdi, bunu ben de yaptım hatta girişteki edebiyatı yaparken kendimi yakalıyorum neyse ki kendimle dalga geçebiliyorum konu çok uzun çok değerli diline sağlık.
Onlarda yeni düşler kuruyorum
Mesela burda insanlar birbirinin işine karismasa hic sorunda cikmayacak 3 sahislar her zaman tehlikeli
Aslına bakarsan sana bir itirafta bulunayım mı!
Çok güzel, emeğine sağlık 👏
“Gözlerin çok güzel…” ben her şeyi hallederim....
Çok karşılaşılan ama çok konuşulmayan bir konu...
Yeni yorum ekle