Eğitim, Aydın, Entelektüel: Cehalete Karşı Üç Güçlü Set…

Eleştiri

Eğitim, Aydın, Entelektüel: Cehalete Karşı Üç Güçlü Set…

Ümit Yaşar Gözüm

zorbatv


İçine bilgiyi hapseden yaşamın zincirlerini kırarak ulaştım köklerime!

Metinlerin giriş cümlelerini, konuşmaların ise sonuç bölümünü önemsemeyi öğrendim vaatler çağında! Eski dünyanın gökyüzüne, yeni umutlar ekmeye çalışan iyimserliğime borcum. Aynı zamanda katran karasına bulanmış dünyadaki yalnızlığımdır anladıklarım!
Her yazarın, düşünürün, bireyin içene doğduğu aile, ortam, içinde bulunduğu çevre, sosyal yaşamdaki yeri, topluma ve dünyaya bakışını oluşturacak algılama ve anlama gücü, akıl yüretme ve tüm bunları kullanacağı düşünme yetisi bağlamında kendince dertlendiği konu veya kavramlar vardır. 

Düşünme yetisini kullanmayan kitle ve cehaletin doğuracağı ihanet, düşünen her bireyin olduğu gibi, geleceğimiz adına benim de korkulu rüyamdır.

Bu kaosa kavram felsefesinin çizdiği metodolojiyi kullanarak kısa notlar düşmeyi, okur adına görev sayıyorum:
Düşünme; algısal- somut ve kavramsal-soyut, yansıtıcı, yaratıcı, eleştirel ve ilişkisel  olarak sınıflandırılır. Bu sınıflama öncelikle bir insanın var olmasını şart koşar. Çünkü düşünme yetisi insana özgü bir yetidir. Peki insan denilen varlığın ne kadarı bu yetinin farkında, bu yetiyi kullananlar hangi oranda? Bu anlamda görüş oluşturacak güncel veriye ihtiyacımız olduğu kesin. Ancak bunun disiplin dışı bir ölçütü var ki; o da kütlenin düşünmek yerine topluluk aklı ya da öncü kabul ettiklerinin aklına tabi olduğunun kesinliği. İşte tüm olumsuz tanımlamaların kaynağı da burası!

Sorunu olumluyan bir başka açmaz ise eğitim sürecine giren her bireyin aydınlanacağı, süreci tamamlayanların da aydın olduğu kanaatin toplumsal algı ve de yargıya yerleşmiş olması. Kitleden farklı olduğunu düşünen, fakat düşünme yetisini eğitim sürecinin sonunda kullanmaktan adeta imtina etmiş ayrı bir kitlenin varlığı bir başka olumsuz gerçeğimiz.
Sorunu çözecek olan “Eğitim, Aydın, Entelektüel” kavramlarının, aslında kurumsallaşma sürecini henüz tamamlayamamış toplumlara çare olamadığını gözlemliyoruz. Hatta tanık olmakla kalmıyoruz, kırılgan üçgenin toplumların çıkmaz sokağı olup olmadığını sormak durumunda kalıyoruz!

Her şey minyatürleşirken, bir tek zaman obez filler gibi şişiriyor  kendisini; ne bir salise eksik, ne bir gün fazla! Öyle ki, bilgi önemini yitirirken, cehalet baş tacı yapılıyor! Böylesi bir çağın kapı aralığından bakıyoruz dünyaya.

Cehaletin ihaneti doğurduğu kesin iken, Türk akademiyasının zirve noktalarına erişen bir kesimin, cehalete övgü dizmeleri, hatta cahillerin ferasetine güvendiğini ifade etmesi asıl ihanetin kaynağını işaret ediyor…  Fakat toplum olarak bunun ne kadarını görüyor ya da algılıyoruz orası dibi görünmeyen karanlık bir bilinmez.

Öyle ki, aydınlanmaya karşı çıkan arkaik çağlardan kalma köy ağalarının başlattığı büyük ihanet, Köy Enstitülerinin kapanmasıyla etki alanını daha da genişletiyor. Okumuş yazmışları, fikir üreten aydınları, dünya görmüş ve toplum aydınlanmasına katkıyı görev edinmiş entelektüelleri küçümseyen Yeşilçam filmleriyle pekiştiriliyor. Böylece Cumhuriyetin yeni toplum öngürüsüyle diriliş destanını yeniden yazan süreç kesintiye uğrayarak kendi köklerine yabancı kültürel yaratımlara kapanık toplum yaratma projesiyle destekleniyor. 

Bu süreç, Türkiye’yi değiştirme iddiasında olan kimi etnik, dini ve siyasi  yapıların, sıradan aklın desteğinin her şeyin üstünde olduğuna övgüler dizişine kadar uzanıyor. Çünkü cehaleti yönetmenin, demokrasiyi özümsemiş bir toplumu yönetmenin çok daha kolay olduğu savına inanıyorlar.

Toplumun aydınları bütün bu olan biteni anlamaya çalışırken, desteksiz ve sahipsiz kalmış olmanın ürpertisini yaşayıp, giderek sistemin parçası olmaya, hatta kitlesel günahların kaynağı olduklarına inanmaya zorlandıklarından farklı yönlere savrulup kendi fildişi kulelerine sığınıyorlar! 

Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki eli kalem tutan insan sayısından kat kat fazla öğretmeni ve akademisyeni olan bir ülkeyiz bugün. Ancak değişimden umudunu kesmeyen bir kesim var ki; eğitimcilerin bile eğitimden umudunu kestiği, hatta akademisyenlerin büyük bölümünün tüccarlaştığından bahsederek akademiyadan şikayet ediyorlar. Bu anlamsız gidişe dikkatimizi çeken eğitimcilerin sesi olmak adına: Aydınların/ entelektüellerin ışığı mı düşüyor toplumun üstüne yoksa bağnazlığı mı? diye insan sormadan geçemiyor!!!
“Sahi nereye gittiler önce kendilerini sonra geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımızı-gençlerimizi dahası yaşadığı köyü, kasabayı, kenti aydınlatan öğretmen ve akademisyenler? İstisnalar her zaman ve her toplumda olduğu gibi bizim toplumumuzda da elbette mevcutlar. Ne iyi ki varlar ve şayet hala evrensel dünyadan kopmuyorsak onların sayesinde olduğunu da ifade ederek haklarını teslim ederek sıralayalım sorularımızı.

Dilerseniz temel soruyla başlayalım akıl yürütmelerimize:

Dil, mit, anlam bağlamında toplumsal sorunlar karşısında aydınların, entelektüellerin tavırları nasıl olmalıdır? 
Kimse için bir öğütler dizini yaratmak derdinde olmadığımı ifade ederek disiplinler arasılığın rehberliğinde akıl yürütmeler/sorgulamalar yapalım istiyorum

Özgürlük ve ahlakın denetleyicisi hukuk değil, eğitilmiş vicdandır. Hukuk vicdansızların ensesindeki Demokles’in kılıcıdır! 
Bu aforizmamdan hareketle pedegojik formasyonun sağladığı birikimle eğitim sistemimize göz attığımızda; okur yazar kitle oluşturmakla, toplumsal bir varlık olduğunu algılayacak ve ona göre yaratıcı düşünceyi kullanacak eğitilmiş bireyler yetiştirmenin farklı şeyler olduğunu anlayacak bir eğitim sistemi ve eğitim kadrosuna ihtiyacımız olduğu ortada.

Zamanı yönetecek inanca ihtiyacı var, insanın; yoksa çağ inanmanın olanaklarını git gide daraltarak dokunuyor ruhumuza! Dijital Çağın çocuk/genç/aile ve dolayısıyla toplumda yarattığı boşluğu kapatmanın sorumluluğunu kimseler üstlenmek istemiyor. Aydınların, entelektüellerin yönetme erkine talip olmadığı hatta uzak durduğu bir toplumda iyileşme-yeniden diriliş; sırtlanlara terkedilmiş savanlara benziyor. Oysa bizim; küresel aklı denetleyecek bir yapıdan ziyade, aydın veya entelektüel adlandırma ve özgür olmanın getireceği bir sorumluluk ve bu bilinci aşılayacak bir etik değere ihtiyacımız var öncelikle …

Öyle ki, aydın- entelektüellerin sustuğu, kendi sığınaklarına çekildiği ilkesiz ortamlarda, herkes her konuda uzmandır ve ahkam kesmeyi görev sayar. Ki, dijital çağın bu cehalet sınırını zorlayan kütleyi, çölde su bulmuş bedevi gibi cesaretli kıldığını görüyoruz. 
Bu çıkmaz sokakta yol bulmaya; öncelikle eğitim kadrosunun yaratıcı düşünme sürecini anlamasını ve aktarmasını sağlamakla başlamalıyız. Çünkü, akıl önce insanı keşfetti, sonra kanatlarını. Aydın-entelektüeller toplumdaki aidiyetlerine yeniden talip olmalı. Onların sorumluluğu, kitlenin sorumsuzluğuna asla benzemez. Cehalet kendi ağlarını sinsi sinsi dokurken, cam fanuslarda akıl yürütmelerin, fikir üretmenin anlamsızlığını görmeyenlerin sorumluluğunu, hiçbir ilke örtemez… Biliyoruz ki,  fildişi kulelerde derin düşünceler ve çözümler ürettiğini söyleyenler hapsetti  ortak aklı Skolastik çağın kafesine!

Son sözün yerini, aforizmalarım alsın isterim, sloganlarla düşünmeye başlayanlar için:

Her değerin kendine özgü duygu termometresi vardır. Onun için ne neşesini hor görürüm insanın, ne de kederiyle/kaderiyle alay ederim toplumun.

Yeni fikirlerin önündeki engel ve bariyerlerin alışılması gerekir. Hatırlatmalıyım ki; düşünce denizin dibini tarayan aklıdır insanın, bireyin zenginliğidir! Farklı bakış açıları geliştirebilmenin yolu, bireysel aydınlanmanın topluma yansımasından geçiyor. Bir toplumda eleştirel düşünce oluşamıyorsa, orada insan dalgalara kapılmış denizatından başka bir şey değildir!

Biz toplum olarak uzun zamandır fikirler üzerinde düşünme ve kritik etme yetimizi kullanmaz olmuşuz. Bu da cahilden akıl alır konuma getirmiş toplumu aydınlatması gerekenleri. Kentlerin karmaşasından, aşktan, meşkten ziyade, düşünceden nasiplenmemiş fikrin arsızlığından yoruldum! Sanırım bir kesim bunu her an hissediyor hemen her ortamda.

Belirsizliğe ve şüpheye karşı toleransı artırma çabasında bir kesim. Niçin sorusu çıkmıyor aklımdan, cehaletle yüzleşemiyor toplum. Oysa paçalarından akanı göremeyenlerin, bataklığa düşme oranı çok daha yükseliyor.

Ah insan kardeşlerim: Başımın üstünde, kafamın içinde koca bir ağaç, hızla kök salıyor bedenimde ! Özgürlüğün öyküsünü fısıldıyor sonet insana.

Düşüncenin darağacından geçmeyen nereden bilecek, yüreğimin olmasa bile yaralarımın asılı durduğunu!

Yaratıcı davranış ile dinleme, görme ve okuma derdinde değiliz toplum olarak. Ne sıradan insan ne de aydının ötekini dinleme, anlama gibi bir derdi kalmamış sanki. Hep ötekilerin düştüğü uçuruma giden patikada, yürüyerek bulacağımızı düşünüyoruz doğruyu! Oysa birisinin yorulduğu yer, ötekinin başladığı yol olmalıdır ki, ilerleme olsun!

Düşünmek için zaman ayırmıyoruz. Bunu önce televizyonlara, şimdi ise dijital çağın aletlerine bağlayıp sıyrılmaya çalışıyoruz sorundan. Çok daha derinlerde bizi için için tüketen bir boşluk var ki, diploma verdiklerimizin epey bir bölümü, bir dilekçe yazmaktan, kendini ifade etmekten hatta okuduğunu anlamaktan aciz. En büyük toplumsal paranoyadır düşünceyi sınırlamak! Akıl düşlerin eşiğinde durur, dil varlığın eşiğinden seslenir evrene! Yazının sınırsızlığı, dilin sınırlarıdır! Akla ve diline hakim olmayanın topluma ufuk açması mümkün mü?

Aklın çıkışsız kaldığı nokta, yaratılışın derin karanlığıdır ki; orada varoluşumuzla asla karşılaşamayız! İnsanın haksızlık karşısındaki edilgenliği kusurlu bir suskunluktur. Anlamsız gelmeli artık, batının üstün değerleri, Doğunun miskin tembelliği söylemi. Bir yüz yıldır bunun mücadelesini veriyoruz. Bakın yine ışık doğudan selamlıyor evreni, binlerce yıl öncesi gibi. Küresel aklın sentezci bir evrime acilen ihtiyacı var! Yaratıcı bir kişi olarak kendinize güveni artırma: Yaratıcı düşüncenin aydınlığı; Hepimizin anlamanın kolektif hazzına varacağı, okunacak metinler yazın insan kardeşlerim. Yazar farkında olmalı okunmayan metinlerin, kendi acısının yasını tutmaya mahkum edildiğini anlamalı aydınlar!

Bunu görmezden gelirsek, kelebek ömrü baharlar yaşamaya mahkum ederiz kendimizi. Kelebeğin kanatları arasında köprüler kuran aklın çaresizliğidir fırtınaya tutulmuş bir yüreğe sesini duyurması! Kimseye sesimizi duyuramadan tükeniriz birer birer.
Bir oturumda yaratıcı düşüncenin mutlulukta payı var mıdır? Diye sorduğumda sanki başka bir dilden konuşmuşum gibi, salondakiler bir anda sorgulayan gözlerle birbirine bakmış ve ardından başları öne düşmüştü. O sessizliğin aslında bir düşünme becerisi oluşturamamışların çaresizliği olduğunu üzülerek görmüştüm. Ardından bir kısmını hatırlayıp buraya aktardığım cümleleri sıralamıştım peş peşe: 

“Bakışlarınızda zaman sarmalından, zamansız bir anda salona düştüğüm izlenimini yarattınız. İçine bilgiyi hapseden yaşamın zincirlerini kırarak ulaştım köklerime! İnsanı bir kavram gibi satır aralarına yerleştirip ruhunu göz ardı eden anlayışla, eser verme çabasında olanların, maddeyi biçimle nesneye dönüştürmekle ruh üflemenin farklı yetiler olduğunu anlamaları ne yazık ki, kolay olmuyor! Plastik biçim arayışıyla, canlının ruhunu biçimlendirmek, algının sınırlarının asla örtüşmediği zıtlıktır.  Düşüncenin diyalektiği ve onun çalkantısı bize sorgulamayı emrediyor. Çünkü biz insanın, kimimizin sıradan sorumlulukları ve ona göre düşleri var, kimimizin topluma ufuk açacak düşleri ve sorumlulukları. 

Artık hiçbir soru, hiçbir ihanet şaşırtmıyor insanlığın ortak aklını! Lakin sonbaharın göz kırpan ışıkları altında küresel bir üst aklın hipnozunda akıyoruz geleceğe! Dijital çağın insanı puslu bir çıkmazdadır. Geçmişten bugüne taşıdığı kaygılarını teker teker aştığını düşünse de, onu bekleyen sonsuz çözümsüzlüktür!

Evet ben bir kahin değilim, ancak kehanetim siz düşünmeden yaşayan insan kardeşlerim için. Size müjdeliyorum geleceği: Kanlı ayın yüzleştiği şiirsel hayallerin peşinde koşarak can çekişiyor insanlık! Ve bunun sorumlusu teknoloji ya da dijital çağ değil, sizsiniz insan kardeşlerim siz ve vazgeçmediğiniz cehaletiniz… 

Yorum

Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Sa, 16 Mayıs 2023 - 21:21

YAZI SANATINDA ÖZ
"hatırlamak"

Ortasındaki çekirdeğinden alınan muhteşem bir öz ile başlayan metin yüreğimizi çırpındırırken beynimizi de sürekli çalıştırıyor.

Yaşamı zincir değilde duyumsanması gereken fırsat görürsek daha kolay çözeceğiz sanırım düğümleri. Kaos, kaos fikri, kaos teorisyenliği ve kaos teorisyenlerine dair kısaca "olay durumun bir adım gerisine çekilerek bakılmasını" öneriyorum. Sorunları çözmenin yolu dışına çıkmak, hissetmenin yoluda içine girmektir.

Kısa bir süre önce yaşadığım bir örneği vermek istiyorum: İstanbul' da mukim bir dernek yönetimiz gençlerin çaresizliğinden, asgari ücrete razılıklarından, eğitimini aldıkları dalda iş yapamamalarından şikayetçiydi. Bir öneri geliştirip kendisine ilettim. "Türkiye' den 4 yıllık bir üniversite mezunu, Avrupa' da istediği herhangi bir üniversiteye BAŞLAYABİLİR. Yurtdışı bağlantılarınızı değerlendirerek o gençler için bir masa/şube oluşturabilirsiniz" dedim.

Toprak ağaları paraları olduğu daha doğrusu para getiren toprakları olduğu için toplumun hareketli damarlarını tutar ve menfaatleri doğrultusunda kullanıp genellikle iğfal ederler. Aydınlanmanın bu zorbalara karşı uyguladığı etkili yöntem onları tümüyle görmezden gelirken "eqosermayenin güvenilir, aydın fikirli müteşebbislere geçmesini sağlamak " olmuştur. Ülkemiz gibi gerikalmış yerlerde bu sistem tersine çalışır ve cehaletin kaynağı tam burasıdır. Kulesine sığınan aydın veya kendisine aydın denilmesini seven kişinin aydınlıkla (ismi fail olarak) bir alakası olamaz ve yokturda ZATEN.

Tavır alırken karşıtlık üzerine tavır almayız. Yaratıcı birey sürekli yeninin peşinde ve bizzat yaratıcısı olduğu için tavır derdi yoktur. Daha doğrusu buna zamanı yoktur.

ZorbaTv Dergi ortamı yaratım ve değerlendirim için yeterlidir BİLE aslında. Can ve canlının ilk kalp atışlarını görüp hissedip hayret etmemek mümkün değildir. Durandan hareket edene, cansızdan canlıya, ivmeden sürece ve ilintili trilyonlarca organele hissiyat, titreşim, duyumsama, anlama, bilme ve önemlisi doğru depolayıp aktarma gücü güçlerin en güçlüsüdür.

Emeğinin zayi olacağını düşünüp ihtiyarlık çağında ahirete dair şiirler yazmaya başlayan şaire, "lütfen gençliğinin capcanlı/cascanlı anlarını hatırla ve kendine gel" diyorum.

Araştırma Konusu: Düzensizlik Düzeni şiirimi bulup irdeleyein.

Tüm okur ve ilgililere sevgi ve saygılarımla

zorbatv Çar, 17 Mayıs 2023 - 10:47

Azizim Erkan Yazargan,

Düşünce ürünü yorumlar insanı daha derin düşünmeye teşvik ediyor. Şiirin tamamı ayrıca gelecek sayılarımızdan birinde yayımlanacak. Tanıyanlarım bilirler ki, yetkin düşünsel birikimlerin fazla sözcüklere, cümlelere ihtiyacı yoktur. İşte öylesi bir yorumu bir kaç mısranız ile taçlandırarak bırakıyorum. Düşüncenin aydınlattığı sevginin, sanatın ve yazının ışığında buluşalım.

......Düzensizlik Düzeni .......

Aklın sana ışıktır, yol gösterir,

Vicdanın doğru işareti.

Bunca malzemen varken

Elsiz taş, ayaksız çöp

Akılsız odun gibi yaşayamazsın...

..Erkan Yazargan........

 

 

Gizem Atalay (doğrulanmamış) Pa, 21 Mayıs 2023 - 19:03

Efendim kaleminiz ufkumuzu açıyor. Bu sayıda ilginç bulduğum aydın ve entelektüel ayrımına neden ihtiyaç duyduğunuz oldu.
Bir arkadaşımla denemeyi okurken tartıştık. Bana sen aydınsın, o entelektüel dedi. Sevgilerimle

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.