Neslihan Önderoğlu: Kötülük Bir Seçimdir…

Kitap

Neslihan Önderoğlu

Kötülük Bir Seçimdir…

zorbatv

Söyleşi: Gamze Karaoğlan

Neslihan Önderoğlu, İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Notos, Varlık, Kitap-lık, Sözcükler, Özgür Edebiyat, İzafi, Türk Dili, Öykü Teknesi, Ada gibi pek çok dergide öyküleri yayımlandı.

2012’de yayımlanan ilk öykü kitabı İçeri Girmez miydiniz? ile 2013 Haldun Taner Öykü Ödülü’nü aldı. 2013’te ikinci öykü kitabı Mevsim Normalleri, 2014’te editörlüğünü yaptığı Karla Karışık Kış Öyküleri Seçkisi, 2015’te Burada Öyle Biri Yok ve Geri Dön Hayat adlı seçkileri yayımlandı.

Murathan Mungan’ın Merhaba Asker ve Kadınlar Arasında, çocuklar için Filiz Özdem tarafından derlenen Bir Masal Anlat, Haydar Ergülen tarafından derlenen Bu Sefer Mavi, Aslı Tohumcu ve Kutlukhan Kutlu tarafından derlenen Güçoburlar isimli öykü seçkilerinde öyküleri yer aldı. 2015’te üçüncü öykü kitabı Filler ve Balıklar ve gençlik romanı Bana Sesini Bırak yayımlandı. 2016’da gençlik öyküleri kitabı Mutsuz Palyaçolar Örgütü, 2017’de Ay Dolandı isimli romanı yayımlandı. 2018’de Yeryüzü Yorgunları ve Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino romanları yayımlandı. Yeryüzü Yorgunları romanı Melih Cevdet Anday Edebiyat Ödülü’ne değer bulundu. 2019’da Sen Ne İstersen isimli gençlik öyküleri kitabı yayımlandı. Sarnıç Öykü dergisinin editörlüğünü yaptı. Milliyet Sanat dergisindeki köşesinde bir süre yazılarını sürdürdü. Günışığı Kitaplığı’nın ON8 Blog isimli sitesinde öykülerini yazdı. Halen Virüs dergisinin editörlerindendir. Yazar İstanbul’da yaşamaktadır. Uğur ve Berfin Ada’nın annesidir.

zorbatvKendisi ile son romanı “Cüret” üzerine konuştuk:

 ”Güzel bir evde verilen büyük bir parti düşünün. Herkes birbirine karşı kibar ve coşku dolu ama bir yerlerden çok kötü bir koku geliyor ve giderek kötüleşiyor. Ve hiç kimse bundan bahseden ilk kişi olmak istemiyor."*

 “Cüret” bana bu kokunun çok yakında olduğunu hissettirdi. Mülteci sorunu, hayatın dışına itilmiş yok sayılmış insanlar. Bunların birleştiği bir apartman. Ve her şeyi içine  alan bir şehir ‘Istanbul’ .

 Siz Cüret’i yazarken bir distopyamı yoksa gerçek bir gelecek mi tahayyül  ettiniz merak ediyorum.            

Asla bir distopya hayal etmedim. Kaldı ki distopya kurgusundan ne edebiyatta ne de sinemada pek hazzeden biri değilim.  Ben var olan gerçekliğin içinde bir anlık ateşlemeyle yaşanabilecek olası bir toplumsal histeriyi yazdım. Böyle bir şey olabilir mi, diye sorarsanız, Neden olmasın, derim. Sadece mülteci sorunu değil, böyle bir fitil ateşlenince artık kim olduğunuzun pek bir önemi kalmaz. Sadece “öteki” olup olmadığınıza bakarlar.

Cüret’te konu  bir antika dükkanı sahibi Resul, onun alt katında oturan, engelli Oğuz’a bakması için köyünden getirilen Arap kökenli bir kız olan Gül ve Gül’ün bakımını üstlendiği Oğuz üzerinden, onların anlatımıyla ilerliyor. Burada Oğuz’u duymak şaşırtıcıydı. Sanki Oğuz’u daha çok duymak isterdik. Oğuz’u yazma süreciniz sizin için nasıldı ?

Oğuz bedensel olarak ağır engelli, güçlükle ayakta durabilen, bakım isteyen cerebral palsi hastası bir genç. Ancak etrafında olanlardan haberdar elbette. Ne ki onun dünyayı kavrayışı bizimkinden farklı. Güçlükle konuşup birkaç kelimeyi söyleyebilen ama zihninin içinde derin bir dünya yatan biri. Oğuz’u konuşturmak istedim evet. Ancak konuşması da normal bir konuşma değil daha ziyade bilincin akışı şeklinde olmalı diye düşündüm. Akıp gitmeli yani. Bu nedenle nokta, virgül, cümle başı sonu yok onun konuştuğu bölümlerde

Cüret son kitabınız. Bu kitapta bir olayı üç farklı karakter üzerinden anlatıyorsunuz. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Bölümlerin her biri bir novella gibi hissettirdi. Bu istediğiniz bir şey miydi? 

Böyle bir niyetim yoktu. Zaten bölümler de belli bir sırayla gitmiyor. Olayı kurgularken farklı bakış açılarından anlatmanın daha uygun olacağını düşündüm çünkü iki kahramanın ikisi de olan biteni kendi geçmişlerinden, o geçmiş üzerine inşa edilmiş kişilikleri üzerinden algılayacaklardı.

Orhan Pamuk Alman Yayıncılar ve Kitapçılar Birliği Barış Ödülü konuşmasında roman okumanın gerçeklikle bir tür yüzleşme olduğundan söz eder. Ona göre, iyi edebiyat yargılama gücümüze degil empati yetimize seslenmektedir. ‘Cüret’te karakterlerle empati kurulmasının kolay olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet. Cüret aslında içimizde yaşayan tüm ötekilerin sesi. Herbirimiz bir başkası için öteki değil miyiz? Azınlık nedir, öteki kimdir, çoğunluk nedir, bazen bu roller birdenbire nasıl yer değiştirebilir? Üzerinde düşündüğüm ve düşünülmesini istediğim sorular bunlar.

Cüret’te kapakta da karşımıza çıkan bir Tilki metaforu var. Gül karekterinin Tilki ile bize söylemek istediği tam olarak nedir? 

Tilki Gül’ün doğup çocukluğunun bir kısmını geçirdiği köyde aklına kazınmış bir kötülük imgesi. Onların kümese dadanıp tavukları bir bir götüren bir hayvan. Ancak getirildiği evde yaşadıklarından ve insanların seçerek yaptıkları onca kötülüğü gördükten sonra o tilkinin kötülük için değil varlığına kazınmış bir haritayı izlediği için kümese geldiğini anlıyor. Tilki kötü değil çünkü kötülük bir seçimdir.

zorbatvCüret, tüm “ötekilere” bir kapı aralıyor; engellilere, travestilere, farklı etnik kökenden olanlara, mültecilere ve onları görmezden gelenlere.  Edebiyatımızda toplumda oluşan “ötekilere” karşı var olan korkunun ve onları yok saymanın yeterince dile getirildiğini düşünüyor musunuz?

Bu öyle bir konu ki ne edebiyatta ne sinemada hiçbir zaman “yeterince” dile getirilmiş olamaz. Çünkü çok zengin bir malzeme ve doğurgan. Mülteci sorunu bütün dünyada başlı başına bir ötekilik haline gelirken daha uzun zaman romanlara, filmlere de konu olmaya devam edecek gibi görünüyor. 

* kurt vonnegut - ölümden beter yazgılar

Yorum

2. Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış) Sa, 17 Ekim 2023 - 12:03

MÜLTECİ KAMPI
“Hayal kırıklıklarına”

Liman kıyısında, kayalıkların orada
Barakalardan bozma, etrafı tel örgülü
Tek sıra dizilmiş konteynırlardan
Bazısının üstünde çanak anten
Üniformalı, mavili, beyazlı gardiyanlar
Sonra izin alan mültecilerle
Konuştum uzunca:
Şebekeye parayı verip
Bir limandan konteynıra dolup
Tıka basa yirmiye yakın
Sahte pasaportlu insan yığını...

Ne varsa Avrupa da
Kendini O’na atmak isteyen
Ne umar, ne hayal ederse?

Şimdi Türkiye
Kandırılmış, korkutulmuş yığınlar
Yaya geçebilir, nede olsa komşu.
Beyaz sivri çatılı, üzeri kırmızılı
Etrafı yine tel örgülü çadırlara
Kamplara doğru. “Bereket versin” Yaz
Eşrefi mahlukat, ne zaman öğrenecek
İnsanca yaşamı?

Öyledir. Her ülkenin kanunları vardır
Sahte bile olsa pasaportun olmalı
İltican kabul olsa bile
Mahkemen aylar sürer
Hatta bazısının yıllar,
Düşünsene
Hapishaneden biraz iyice
Birde sınırda polise yakalananlar
Yola çıkar üç kafadar
Bulgaristan’dan içlere doğru
Macaristan sınırında gece
Rastgele öylesine. “Derken”
El fenerli adamlar ve köpekler
Koştururlar bunları
Yakayı verirler ele.
Yolda kalmak mı bunun adı
Yoksa başkasının sınırına tecavüz mü?

Bir de mahkemede uydurmaları
“Yaşam hakkım yoktu.
Öldüreceklerdi beni ve ailemi.”
Konsolosluk önünde birkaç foto
“Ben de direnişçilerdenim, devrimciyim.
Kapitalist amca
Bana da para
Ülkem zindan, ülkem karanlık
Benim ülkem cehennem
Senin ülken ne güzel
Yollar aydınlık, ağaçlık, zengin
Kavga yok, senin ülkende
Savaş, kan, barut
Fitne girmemiş
Doğruca bize gelmiş
Kim göndermiş!”
Birleşmiş Milletler
Mültecilerden Sorumlu Yüksek Komiserliği

21.06.2011
TOKAT

Gamze (doğrulanmamış) Pa, 05 Kasım 2023 - 13:13

In reply to by 2. Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış)

İlgi ile okudum. Teşekkürler. Sevgiler

Konuk (doğrulanmamış) Per, 19 Ekim 2023 - 18:48

Neslihan hanım çok beğeniyorum kitaplarınızı. Yeni kitaplar bekliyoruz.sevgiler

Murat Yüksel (doğrulanmamış) Pt, 23 Ekim 2023 - 23:39

Kitabı okumaya yeni başlamışken bir ilk söyleşiyi okumak pekala daha iyi hissettirdi diyebilirim. Teşekkür ederim.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.